Klasiklerin yazıldığı odalar
Klasiklerin yazıldığı evler. Dylan Thomas'ın kayıkhanesi, J.K.Rowling'in Harry Potter'ı yazdığı kahvesi, Virginia Wolf'ın yazı kulübesi...Hepsi birbirinden güzel. Benim favorim ise George Orwell'ın ada evi oldu.
İşte yazarların romanlarını yazdığı mekanları...Sabit Fikir'den:)
En sevdiğiniz kitabın bu kadar iyi olmasının nedeni yazıldığı mekan olabilir mi acaba? Kim bilebilirdi ki bu odada, bu sandalyede yazılan kitabın, yıllarca okunacağını, konuşulacağını?
Usta yazarların hayatı hakkında bilgi toplayan araştırmacılar, bir eserin yaratım sürecinde dış etkenlerden ne kadar etkilenildiğini kestirebilmek amacıyla klasiklerin yazıldığı evleri gezdiler. Bakalım yazarlarımız arada sırada kafalarını kağıttan kaldırdıklarında ne görüyorlarmış, hangi mobilyaların, hangi çiçeklerin kokusunda yazıyorlarmış...
Vita Sackville-West'in yazı kulesi
George Bernard Shaw'ın Londra'daki kulübesi
________________________________________
Dylan Thomas'ın kayıkhanesi
________________________________________
Mark Twain'in tahta kulübesi
________________________________________
Ted Hughes'un Pennines'teki sığınağı
________________________________________
Keats'in Heath'teki evi
________________________________________
Beatrix Potter'ın tepenin üstündeki evi
________________________________________
Henry David Thoreau'nun ormandaki kulübesi
________________________________________
Jim Harrison'un moteli
________________________________________
Roald Dahl'ın çingene evi
________________________________________
Charles Darwin'in şehir merkezindeki evi
________________________________________
Virginia Woolf'un yazı kulübesi
________________________________________
J.K Rowling'in keyifli kafesi
________________________________________
Robert Stephen Hawker'ın barakası
________________________________________
George Orwell'ın ada evi
Klasiklerin yazıldığı odalar...
ELMA Eğitim & Danışmanlık
1 Ocak 2014 Çarşamba
11 Mart 2011 Cuma
ZAMANSIZ ZAMANLARDA...
Çok zaman önceydi. O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu.
İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.
Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı.
Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan. Bir parçasına dün dedi, diğer parçasına bugün, öteki parçasına da yarın.
Sonra fesat karıştı zamana ve insan bu günü unuttu. Dünü düşünüp pişman oldu, yarını düşünüp telaşlandı; ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıklarını hep güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.
Farkında olmadan rezil etti bugününü. Oysa yarın, bugüne dün diyor, dün de bugün için yarın diyordu.
Bir türlü beceremedi. Bir eliyle yarına, diğeriyle düne yapıştı. Bugünü eline yüzüne bulaştırdı… mutsuz oldu insan.
Ve ne gariptir ki yarının telaşını da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı; ama bugünü hiç yaşayamadı ne yarın ne de dün!
İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.
Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı.
Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan. Bir parçasına dün dedi, diğer parçasına bugün, öteki parçasına da yarın.
Sonra fesat karıştı zamana ve insan bu günü unuttu. Dünü düşünüp pişman oldu, yarını düşünüp telaşlandı; ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıklarını hep güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.
Farkında olmadan rezil etti bugününü. Oysa yarın, bugüne dün diyor, dün de bugün için yarın diyordu.
Bir türlü beceremedi. Bir eliyle yarına, diğeriyle düne yapıştı. Bugünü eline yüzüne bulaştırdı… mutsuz oldu insan.
Ve ne gariptir ki yarının telaşını da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı; ama bugünü hiç yaşayamadı ne yarın ne de dün!
29 Kasım 2010 Pazartesi
Bill Gates (Başarılarla Dolu Bir Hayat)
William Henry "Bill" Gates III, ya da daha çok bilinen adıyla Bill Gates, 28 Ekim 1955 Seattle doğumlu ABD'li iş adamıdır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Gates, Microsoft şirketinin kurucularındandır ve şirketin başkanlığını ve baş yazılım mimarlığını yapmaktadır. Forbes dergisine göre 2009'de Gates dünyanın en zengin kişisiydi. (US$60.0 milyar)
Amerikalı girişimci Gates iki kişilik şirketini (Microsoft) başta gelen bir yazılım şirketine dönüştürdü. Gates 20. yüzyılın son döneminde en başarılı şirket patronlarından biri oldu. Seattle/Washington'da avukat bir babayla öğretmen bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Gates, henüz oniki yaşındayken özel bir okulda ilk informatik (bilişim) kurslarına gitti. Okul arkadaşı Paul Allen ile birlikte boş zamanlarını çoğunlukla bilgisayar yazılımları üzerinde çalışarak geçiriyordu.
Yakınlarındaki bir şirketin büyük bilgisayarını para ödemeden kullanabilmek için, iki arkadaş kullanıcılar için yazılım hatalarını arayıp buluyorlardı. Bu şekilde bilgisayar konusunda uzmanlaşan öğrenciler, 1972'de ilk şirketlerini (Traf-O-Data) kurdular. Bu şirket bir trafik sayım ve kontrol sistemi için yazılımlar üreterek hemen 20.000 dolarlık satış yaptı. Gates bundan bir yıl sonra TRW adlı silah işletmesinde staj gördü.
Kişisel bilgisayarlar 70'li yılların ortasında henüz gelişimlerinin ilk aşamasında bulunuyorlardı. MITS şirketinin Altair adını verdikleri en önemli numunesi henüz tekbiçim, kullanılabilir bir yazılıma sahip olmayıp ancak tamamlanmamış bir işletim sistemine sahipti. Gates ve Allen'ın, Altair için 1974'te geliştirdikleri yazılım dili BASIC sayesinde bilgisayar kullanıcıları programlarını kendileri yazabiliyorlardı. MITS şirketi genç araştırmacılardan pazarlama ruhsatını satın alarak kendilerine sistemi daha da geliştirmeleri için sipariş verdi. Gates bunun üzerine tahsilini bırakarak Allen ile birlikte Albuquerque/New Mexico'da Microsoft adlı şirketi kurdu.
Microsoft, kendini sebatla mikro bilgisayarlar için yazılımı geliştirmeye adayan ilk işletmelerden biridir. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra General Electric gibi şirketler, devamlı müşterileri arasında bulunmaktaydı. Gates 1977'de, aletlerini BASIC ile donatabilmek amacıyla, Apple, Tandy ve Commodore gibi PC (Personal Computer - Kişisel Bilgisayar) üreticileriyle lisans sözleşmeleri imzaladı. Ayrıca FORTRAN, COBOL ve Pascal gibi yazılım dillerini geliştirmekle, Microsoft'a bir üstünlük ve uluslararası pazar yolunun kendilerine açılmasını (1978'den sonra ilkin Japonya olmak üzere) sağladı. Gates 1979'da yalnızca 13 çalışanıyla yaklaşık 3 milyon dolarlık bir satış gerçekleştirebildi.
PC'ler için yazılması gereken işletim sistemi teklifinin Gary Kildall tarafından reddedilmesinin ardından IBM, Gates'e yöneldi. Gates, Seattle Computer Products(SCP) şirketinden 50.000 USD karşılığında DOS işletim sistemini satın aldı ve SCP'de DOS yazılımcılarından biri olan Tim Paterson'ı kadrosuna dahil etti. DOS işletim sistemi IBM'in ihtiyaçları doğrultusunda değiştirilerek MS-DOS adını aldı. MS-DOS (Microsoft Disc Operating System - Diskli İşletim Sistemi) 80'li yıllarda dünya çapında satış rekorları kırdı (120 milyon nüsha). Gates akıllıca bir öngörüyle haklarını mahfuz tutarak diğer donanım üreticilerine de satış yapabildi. Bunu izleyen zamanda giderek daha çok şirket IBM ile bağdaşan aygıtları piyasaya sürünce, geliştirdikleri işletim sistemi bütün bilgisayarlar için tekbiçim hale geldi. Bu arada 1.000 çalışanı olan şirket, 80 li yılların ortasından sonra Avrupa'da şubeler kurdu. Şirketin başkanlığını yürüten Gates, tutarlı ekip çalışmasına ve katı bir verim ilkesine önem veriyordu. Bütün çalışanların verimleri altı ayda bir değerlendirilmekteydi.
Gates işletim sistemine paralel olarak uygulama yazılımları alanında da son derece başarılı çalışmalar ortaya koyuyordu. Multiplan Çizelge Hesap Yazılımından (1982) sonra, 1983'te ilk kez fareyi (mouse) kullanan Word adlı metin işleme sistemini başlattı. Özellikle Word Avrupa'da çok satılırken, ABD'de Lotus 1-2-3 ve WordPerfect adlı rakipleri karşısında, ancak yavaş yavaş başarıya ulaşabildi.
Microsoft'un yazılım alanındaki kesin başarısı, Apple şirketinin kendilerine verdikleri siparişle gerçekleşti. Macintosh adını verdikleri örnek oluşturacak nitelikteki bilgisayar için çeşitli uygulama sistemleri (örneğin Word ve Excel) geliştirildi. Gates şirketini 1986'da anonim şirkete çevirdi. Aradan çok geçmeden yalnız kendi payının (% 45) borsa değeri 1 milyar doların üzerindeydi.
MS-DOS işletim sisteminin grafik bir iyileştirmesi olan Windows'un geliştirilmesi çalışmalarına Gates 1985 yılında başlamıştı. Windows'u piyasaya sürdükten (1987) üç yıl sonra bir pazarlama kampanyasıyla başarılı oldular. Microsoft bu sistemi sürekli olarak daha ileri yazılım elemanlarıyla genişletiyordu. Gates özellikle Windows'u daha basit ve daha kullanışlı bir biçime sokmaya önem veriyordu. Microsoft 1993'te tartışmasız piyasanın lideriydi (yıllık ciro: 36 milyar dolar; borsa değeri: 140 milyar doların üstünde). Gates'in kişisel serveti yaklaşık olarak 62 milyar (2007 Son Ay Forbes göre) dolar olarak tahmin edilmektedir.
Sidney Opera Evi
Tam halini görmek için üzerine tıklayın.
Sidney Opera Evi, (Sydney Opera House) Sidney'in sembolü ve 20.Yüzyıl'ın en ünlü yapılarından biri. Danimarkalı ünlü mimar Jørn Utzon bu eseriyle 2003 Pritzker Mimarlık Ödülünü kazanmıştır.UNESCO dünya kültür mirasına eklenmiştir.
Ölçüler
Bina 183 m uzunlukta ve 118 m genişlikte olup 1,8 hektarlık bir alanı kaplar. Benzersiz çatısı 67 m ye kadar yükselir ve İsveç'ten getirilmiş 1.056.000 adet beyaz seramik fayansla bezenmiştir. 580m adet beton ayak, yerin2222m kadar derinine inerek yaklaşık 160.000 ton ağırlığındaki yapıyı taşırlar.
Tam halini görmek için üzerine tıklayın.
İç Düzenleme
Opera binası 5 tiyatro salonunu içerir. Bunlar, 2679 koltuklu Concert Hall (Konser salonu), 1547 koltuklu Opera Theatre (Opera tiyatrosu), 544 koltuklu Drama Theatre, 398 koltuklu Playhouse ve 364 koltuklu Studio Theatre 'dır. Yapının toplam 1000 odası vardır. Bunlar içinde 5 tane prova stüdyosu, 60 tane soyunma odası, 4 lokanta, 6 bar ve çok sayıda hatıra dükkânı vardır. 25.000 kişilik bir şehirin ihtiyacını karşılayacak kadar elektrik kapasitesine sahiptir ve elektrik kablolarının uzunluğu 645 km dir.
Google'ın Adı Nereden Geliyor?
Googol, matematikteki büyük sayılardan biridir ve 10^100'e eşittir. Başka bir deyişle 1 googol, 1 rakamına yüz sıfır ekleyerek yazılır. Bu terim Amerikalı matematikçi Edward Kasner'ın yeğeni Milton Sirotta (1929–1980) tarafından 1938 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Milton bu sırada dokuz yaşındaydı. Kasner bu kavramı Matematik ve Hayal Gücü adlı kitabında da ele almıştır.
Googol büyüklük derecesi bakımından 70 faktöriyele eşdeğerdir (70! yaklaşık olarak 1.198 googola eşittir) ve yalnızca iki asal çarpana sahiptir (her birinden 100'er tane olmak üzere 2 ve 5 çarpanları). İkilik tabanlı sayı sisteminde 1 googol 333 basamaktan oluşur. Googolun matematiğe çok yararlı olduğu söylenemez. Bu sayı daha çok görünür evrendeki atomik parçacıkların sayılarının karşılaştırılmasında ve olası satranç oyunlarının sayısının hesaplanmasında kullanılır. Edward Kasner bu sayının düşlenemeyecek büyüklükteki bir sayı ile sonsuz çokluğun arasındaki farkı yansıttığını düşünmektedir. Sayının matematikteki kullanımı bununla sınırlıdır.
Googolun geleneksel yazımı şu şekildedir:
1 googol = 10100 = 10,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000,000
Popüler Kültürde Googol
Google şirketinin adı "Googol" sözcüğünün yanlış yazımından türetilmiştir (Şirketin kurucuları Larry Page ve Sergey Brin tarafından). Bu bilginin kaynağı David A. Vise'ın yazdığı Google'ın Öyküsü adlı kitaptır.
Bir milyon sterlinlik şu sorunun yanıtı googoldu: 1 rakamının sonuna yüz sıfır getirilerek elde edilen sayının adı nedir? Bu soru 10 Eylül 2001 tarihli Kim Milyoner Olmak İster? yarışma programında sorulmuştur. Diğer seçenekler megatron, gigabit ve nanomoldü.
Googol, masa oyunu Balderdash'teki 336 sözcükten biridir ve bu sözcüğün anlamı kart üzerinde şu şekilde belirtilmiştir: 1 rakamının sonuna 100 sıfır getirildiğinde meydana gelen sayı.
23 Ocak 1963 tarihli Peanuts adlı oyunda Lucy, Schroeder'e evlenme olasılıklarının ne olduğunu sorar. Schroeder'in yanıtı şöyledir: "Googolda bir".
Ninja Turtles çizgi dizisinin bir bölümünde "Gaminator" video oyunu sisteminin 3 googolhertzlük bir işlemciye sahip olduğu söylenmektedir.
Google'ın kendi websitesindeki tarihçe :http://www.google.com/corporate/history.html
Zenginleştirilmiş Uranyum Nedir? Kullanım Alanları Nerelerdir?
Zenginleştirilmiş uranyum, içeriğindeki Uranyum-235 (kim. sembol 235U) oranı belirli yöntemlerle doğal seviyelerin üzerine çıkartılmış uranyum karışımıdır. Doğada bulunan toplam uranyum elementinin %99.284'u Uranyum-238 (kim. sembol 238U) izotopundan oluşur. Zincirleme fisyon gerçekleştirme kabiliyeti bulunan tek uranyum izotopu olan Uranyum-235'in tüm uranyum rezervleri içerisindeki payı yalnızca %0.72'dir. Bu yüzden nükleer yakıt amaçlı olarak kullanılabilmesi için 235U izotopunun uranyum karışımı içerisindeki oranı arttırılmalıdır.
Kullanım Alanları Nerelerdir?
Zenginleştirilmiş uranyum, hem sivil amaçla elektrik üretimi için kullanılan reaktörler hem de askeri amaçlı nükleer silahlar ve harp başlıkları için kullanılan kritik bir yakıttır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı dünyadaki tüm uranyum kaynaklarını ve zenginleştirme tesislerini gözlem altında tutarak bu kaynağın barışçıl amaçla kullanılıp kullanılmadığını denetlemekle görevlidir.
2007 senesi itibariyle dünyada nükleer silah üretimi, askeri deniz ulaşımı ve az sayıdaki araştırma reaktörleri için yaklaşık 2,000 ton zenginleştirilmiş uranyum üretilmiştir. Zenginleştirilme işleminden arta kalan Uranyum-238'e indirgenmiş veya Zayıflatılmış Uranyum denir. Zayıflatılmış uranyum doğal uranyumdan daha az radyoaktiftir ve özellikle sert zırhların ve zırh delici mermilerin üretiminde veya metal sanayiinde yoğunluk olarak yüksek alaşımların üretimi ve işlenmesinde kullanılmaktadır.
Kibriti İlk Kim Bulmuştur? Tarihi Gelişimi Nasıl Olmuştur?
1680’ de Robert Boyle, kükürtlü kibrit aracılığıyla ateşi elde etmeyi becerdi. Keşfedilmesinin üzerinden binlerce yıl geçmiş olmasına rağmen ateş pratik halde elde edilemiyordu. Önceleri bir çelik, bir metal parçasına sürtülüyor ve ateş elde ediliyordu. Boyle’ nin kibriti, zımpara kağıdına sürtülmek suretiyle ateş alıyordu.
1827'de John Walker adlı bir İngiliz kimyacı, bir tahta çubuğun ucunu çeşitli kimyasallarla kaplayıp kuruttuktan sonra, çubuğun herhangi bir yüzeye sürtülmesiyle ateşin ortaya çıktığı keşfetti. Walker'ın kullandığı kimyasallar da antimon sülfür, potasyum klorat, zamk (gum) ve nişastaydı. İcadı da Türkçeye sürtünme kibriti olarak çevireceğimiz (friction matches) kibrit çeşidiydi.
1831 yılında kullanılışı basit ilk kibrit ise 19 yaşındaki genç bir Fransız öğrenci olan Charles Sauria tarafından beyaz fosfor kullanılarak yapılmıştır. Kokusuz kibrit olmasına rağmen beyaz fosforun zehirli olmasından dolayı pek tutulmamıştır.
1855'de İsveçli Johan Edvard Lundstrom ilk güvenlik kibritinin patentini almayı başarmıştır. Yaptığı kibrit ise bir kutunun dış yüzeyine kırmızı fosfor sürüp kalan kimyasal maddeleri ise kibrit çöpünün uç kısmına yerleştirilmesi sonucu meydana geliyor. Beyaz fosforun zehirinden ve sürtünme kibritlerinde görünen şiddetli alev alma sorunlarını gidermiştir.
1889'da Joshua Pusey, ilk kibrit kutusunu icat edip patentini almış, 1896'da patentini Diamond Match Company'ye 4000 dolar ve bir iş karşılığında satmıştır.
Cahit Arf Kimdir? Neler Yapmıştır? Hasse-Arf Teoremi Nedir?
Ülkemizde matematigin simgesi haline gelen Cahit ARF 1910 yilinda Selanik'te dogdu. 1932 yilinda Galatasaray Lisesi'nde matematik ögretmenligi, 1933 yilinda Istanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde profesör yardimcisi (Doçent adayi ) olmustur. Doktorasini 1938 yilinda Almanya'da Göttingen Üniversitesi'nde tamamladi. Daha sonra Istanbul Üniversitesi'ne dönen ARF, 1943 de profesör, 1955'de Ordinaryus Profesör oldu.1964-1965 yillari arasinda Fransa'da bulunan Princiton'daki Yüksek Arastirma Enstitüsü'nde konuk ögretim üyesi olarak görev yapti.
1938 yilindan beri Cahit ARF cebir, sayilar teorisi, elastisite teorisi, analiz, geometri ve mühendislik matematigi gibi çok çesitli alanlarda yaptigi çalismalarla matematige temel katkilarda bulunmus, yapisal ve kalici sonuçlar elde etmistir.Bütün Türk matematikçilerine dolayli veya dolaysiz bir sekilde esin kaynagi olmus, yaptigi uyarilar ve verdigi fikirlerle çevresindeki tüm matematikçilerin ufuklarini genisletmis ve çalismalarini yeni bir bakis açisiyla yönlendirmelerini saglamistir.
Cahit ARF' in ilk çalismasi, 1939 yilinda Almanya'nin ünlü bir matematik dergisi olan Crelle Journal Dergisi'nde yayinlanmistir. Cahit ARF çözülebilen cebirsel denklemlerin bir listesini yapmak amaciyla Göttingen'de ünlü matematikçi Hasse'nin doktora ögrencisi oldu. Hasse'nin önerisiyle özel haller problemini çözdü. Cahit ARF bu çalismasiyla sayilar teorisinde çok özel bir yeri olan lokal cisimlerde dallanma teorisine çok önemli yapisal bir katkida bulunmustur. Burada buldugu sonuçlardan bir bölümü dünya matematik literatüründe "Hasse-Arf Teoremi"olarak geçmektedir.
Bundan sonra ugrastigi problem, matematikte "kuadratik formlar" olarak bilinen konudadir. Uzayda konisel yüzey denklemleri buna basit bir örnek olarak gösterilebilir. Bu konudaki temel problem, kuadratik formlarin bir takim invaryantlar, yani degismezler yardimiyla siniflandirilmasidir. Bu siniflandirma Witt adinda ünlü bir Alman matematikçi tarafindan karekteristigi ikiden farkli olan cisimler için 1937 de yapilmistir. Karekteristik iki olunca problem çok daha zorlasiyor ve Witt'in yöntemi uygulanamiyordu. Cahit ARF bu problemle ugrasti ve karekteristigi iki olan cisimler üzerindeki kuadratik formlari çok iyi bir biçimde siniflandirdi. Bunlarin invaryantlarini, yani degismezlerini insa etti. Bu invaryantlar dünya literatüründe "Arf Invaryantlari" olarak geçmektedir. Bu çalismasi 1944 yilinda Crelle Dergisi'nde yayinlandi ve Cahit ARF 'i dünyaya tanitti.
1945'lere gelindiginde düzlem bir egrinin herhangi bir kolundaki çok kat noktalarin çok katliliklarinin yalniz aritmetige ait bir yöntem ile nasil hesaplanacagi iyi bilinmekteydi. Düzlem halde algoritmanin basladigi sayilar egri kolunun parametreli denklemlerinden bilinen bir kanuna göre elde ediliyordu. Genel durumda ise böyle bir sonuç henüz bulunamamisti. Bu siralarda Istanbul'da Patrick Du Val adinda bir Ingiliz matematikçi bulunuyordu. Du Val genel halde algoritmanin basladigi sayilara "karakter" adini vermis ve egrinin tüm geometrik özellikleri bilindigi zaman bu karakterlerin nasil bulunacagini göstermisti. Bunun tersi de dogruydu. Bu karakter bilinirse, egrinin çok katlilik dizisi, yani geometrik özellikleri de bulunabiliyordu. Burada açik kalan problem ise bir egrinin denklemleri verildiginde karakterlerini bulabilmek idi. Cevap düzlem egriler için bilinmekte, ama yüksek boyutlu uzaylarda bulunan tekil egriler için bilinmemekte idi. Ayrica, yüksek boyutlu bir uzayda tanimlanmis bir tekil egrinin çok katlilik özelliklerini, yani geometrik özelliklerini bozmadan en düsük kaç boyutlu uzaya sokulabilecegi de bu problemle beraber düsünülen bir soru idi. Bu çesit sorular matematiksel bakis açisinin temel problemi olan siniflandirma probleminin egrilere uygulanmasi bakimindan son derece önemli ve zor sorulardi. Cahit ARF bu problemi 1945'de tamami ile çözmüs ve tek boyutlu tekil cebirsel kollarin siniflandirilmasi problemini kapatmistir. Bu sonucun zorlugu hakkinda fikir elde edebilmek için düzgün varyetelerin siniflandirilmasi probleminin bugüne kadar 1,2 ve kismen 3 boyutlu varyeteler için çözüldügünü tekilliklerinin siniflandirilmasi probleminin ise 1 boyutlu varyeteler, egriler için Cahit ARF tarafindan çözüldügünü göz önüne almak gerekir. Cahit ARF bu problemi çözerken önemini gözledigi ve problemin çözümünde en önemli rolü oynadigini fark ettigini bazi halkalara "karekteristik halka" adini vermis ve daha sonra gelen yabanci arastirmacilar bu halkalara "Arf Halkalari" ve bunlarin kapanislarina "Arf Kapanislari" adini vermislerdir. Cahit ARF'in bu çalismasi 1949 'da Proceedings of London Matematical Society dergisinde yayinlanmistir.
Cahit ARF'in 1940'li yillarda yaptigi bu çalismalarin günümüzde hala kullaniliyor olmasi, onun kaliciligini ispatlamistir.
Cahit ARF'i ilk taniyan bir kisi onun sadece matematige ilgi duyan bir insan oldugu izlenimini edinebilirdi. Cahit ARF için, matematik her seyin üzerinde ve ötesindeydi. Ancak, onu TÜBITAK'in kurulmasinda ve gelismesinde gösterdigi çabayi ve özeni bilenler Cahit ARF'in öyle içine kapanik, matematikle ugrasan, dis dünya ile ilgilenmeyen bir kisi olmadigini bilirler. Mühendisligin günlük hayattan dogan problemlerine her zaman ilgi gösterirdi. Ama, bu probleme mutlaka matematiksel bir model bulmaya çalisirdi. Hele bir de pratikten gelen problemi matematik olarak çözüme kavusursa pek keyiflenirdi. Mustafa INAN'la böyle bir isbirligi yapmis ve INAN'in köprülerde gözlemleyip, arastirdigi bir sorunun matematiksel kesin çözümünü vermistir. Bu çalismalari Cahit ARF'a Inönü Ödülü'nü kazandirmistir.
Üniversitede rektörlük, dekanlik gibi idari görevler almaktan kaçinmistir. Arastirmacilarin bu gibi görevlerden uzak durmalari gerektigi görüsündeydi. Ama uzun yillar TÜBITAK Bilim Kurulu Baskanligi'ni da özveriyle yürütmüstür.
Ortadogu Teknik Üniversitesi'nde bulundugu yillarda yeni ve farkli bir üniversite modelinin ve kültürünün ortaya çikmasi için çaba göstermistir. Akademik dünyanin yapay hiyerarsik ayrimlariyla alay etmistir. Genç ögretim üyeleri ve ögrencilerle çok güzel, yararli ve keyifli diyalog içindeydi. Her zaman üniversite içi çekismelerden ve politikadan özenle uzak durdugu halde, ODTÜ sistemi tehlikeye düstügünde duyarli ve sorumlu bir bilim adami olarak kendini bir mücadelenin içine atmaktan çekinmemistir. Bu onurlu mücadele de bile matematigin aksiyomatik yaklasimini kimseye farkettirmeden kullanmistir.
Cahit ARF 1948'de Inönü Ödülü, 1974'de TÜBITAK Bilim Ödülü, 1980'de ITÜ ve KATÜ Onur Doktorasi, 1981'de de ODTÜ Onur Doktorasi'ni aldi. Genç yasta Mainz Akademisi Muhabir Üyeligine seçildi ve Türkiye Bilimler Akademisi Onur Üyesi oldu.
Cahit ARF matematikte kalici izler birakarak 26 Aralik 1997 'de aramizdan ayrilmistir. Türkiye'de ve dünyada her zaman hatirlanacaktir.
TANIYANLARIN AGZINDAN CAHIT ARF
PROF. DR. ERDAL INÖNÜ :( EMEKLI ÖGRETIM ÜYESI, ODTÜ FIZIK BÖLÜMÜ )"... Cahit ARF'in önemli bir özelligi, her seyin aslini anlamaya çalismak olmustur. Birisi bir konusma yaparken, anlamadigi yeri hemen sorardi. Hiçbir seyden çekinmezdi, onun için önemli olan anlamakti; bilime deger veren bir insan olarak anlamak, arastirici zekasini kullanarak olaylarin nedeni anlamak..."
PROF. DR. SAFAK ALPAY: (ODTÜ MATEMATIK BÖLÜMÜ ÖGRETIM ÜYESI)"... Ortadogu Teknik Üniversitesi Cahit Hoca'sini 1977 de içine düstügü bunalim sirasindaki kararli, toparlayici ve yönlendirici tutumuyla hatirlayacaktir. Istenmeyen bir rektörün atanmasiyla ortaya çikan bunalim nedeniyle egitim durmus, kaba kuvvet üniversiteden hesap sormak amaciyla üniversiteye yerlestirilmisti. Can güvenliginin olmadigi ortamda Cahit Hoca kaba kuvvetin tehditlerine aldirmadan üniversiteye sicak gülüsü, babacan görünümü, tükenmez enerjisi ile ögrenci ve ögretim üyelerine esin kaynagi olmustur. O günlerde özerk ve demokratik üniversite için yaptigi çalismalar ve katkilardan ötürü Tüm Ögretim Üyeleri Dernegi'nin degerli bilim adamimiz Seha Meray adina koydugu ödül Cahit Hoca'ya verilmisti...""... Tahta oymaciligini, visne likörünü, Sabahattin Ali öykülerini, torunlarini çok seven Cahit Hoca'yi bizde çok sevdik ve saydik. Bölüm koridorlarindaki tütün kokusu ve gök gürültüsü sesi, zarif yazisiyla dolmus kara tahtalar hiç aklimizdan çikmayacak ve bize her zaman esin kaynagi olacaktir..."
PROF. DR. M. GÜNDÜZ IKEDA: ( TÜBITAK Ulusal Elektronik Arastirma Enstitüsü )"... Tek tür problemler üzerinde, yani merak ettigi problemler üzerinde çalisanlar var. Söyle anlatayim: Bazi dagcilar için Himalayalar'a çikmak pek bir sey ifade etmese de "kimse tirmanmamistir" denildiginde birden heveslenirler. Bu birinci tip matematikçiler için de geçerli. Çözülmemis problemler onlar için dayanilmaz bir çekicilige sahiptir. Bir de genel bir sistemi ele alarak çalisanlar, 'Bu sistemi nasil karekterize edecegim, benzer sistemler oldugunda bunlari nasil ayirt edebilirim?' diye düsünenler var. Cahit Bey bu ikinci sinifa giriyor..."
PROF. DR. HALIL. IBRAHIM KARAKAS: (Akdeniz Üniversitesi Matematik Bölümü )"... Cahit ARF ömrünü daha çocukluk yillarinda 'tutku' ile baglandigi matematigin, daha genel olarak bilimin gelismesine adamistir. Bilim adamligini yasam biçimi olarak seçmis ve öyle yasamistir. Nasil bilim üretileceginin en güzel örneklerini sergiledigi gibi, ülkemizde bilimin filizlenip gelisebilecegi ortam ve kurumlarin yaratilmasinda da önderlik yapmistir. TÜBITAK'in kurulmasindaki katkisina ek olarak ODTÜ Matematik Bölümünün olusumunu yönlendirmistir..."
"... Hocaligi konusunda tevazu gösterir, 'ben iyi hoca degilim' derdi. Ancak, derslerinde ve seminerlerinde ele aldigi konuyu sunarken sanki yeniden kesfediyormus gibi heyecan ve haz duydugu belli olur, gözleri çakmak çakmak parlardi. Cahit ARF, çagdaslari arasinda matematigin her dalinda bilgi ve söz sahibi olan ender matematikçilerden biriydi. ODTÜ'de bulundugu yillarda matematik bölümünün tüm seminerlerine katilir, ilgi ile izler, sorulari ve yorumlariyla önemli katkida bulunurdu..."
SINAN SERTÖZ: (Bilkent Üniversitesi Matematik Bölümü Ögretim Üyesi)"... Geriye dönüp baktigimda 'Cahit Hoca'dan ögrendigim en önemli sey neydi?' diye sunu hatirliyorum: Gebze Arastirma Merkezine Cahit Hoca, o siralar 75 yasinda idi, her sabah servisle gelir, odasina çikar, önüne kagitlarini alir ve çalismaya baslardi. Bir ögle yemegi ve kahve molasi hariç aksam servisine kadar çalisirdi. Her gün! Beklentilerim aldiklarimin önüne çikmaya basladigi zaman 'Cahit Hoca kadar çalistin mi ?' diye sorarim kendime..."
SON SÖZ DE YINE USTA'DAN GELIYOR..." Matematik tümevarimsal bir bilimdir ve bu tümevarimsalbilim sonsuz kümeler için geçerli. Bu sonsuzluklaritümevarimsal bir sekilde kavriyoruz ve kavradigimiz zaman dao sonsuzlugu hissediyoruz , sinirsizligi.Ve bu bize mutluluk veriyor, çünkü ölümü unutuyoruz...Herkes ölümsüz oldugunu hissettigi alanda çalismak ister.Ben de matematikte kendimi ölümsüz hissettim..."
*Kaynak[1] MATEMATIKÇILER BÜLTENI (1998 SAYI 3)[2] BILIM VE TEKNIK DERGISI (363. SAYININ EKİ)[3] MATEMATIK DÜNYASI (OCAK 1998 SAYI 1)
Diyapazon Nedir? Neden Kullanılır?
Çelikten yapılmış U şeklinde, titreştirilince ana seslerden birini vermek üzere yapılan bir âlet. Bir insanın veya müzik âletinin yetişebileceği ses alanına da diyapazon denir. Piyano, keman, gitar gibi müzik âletleri tellidirler. Bunların telleri ayarlı gerilmezse sesleri düzgün çıkmaz. Fazla gerilince veya gevşetilince akordu bozulmuş olur. Seslerdeki incelikleri kulakları ile hassas olarak ayırt edebilenler diyapazonun sesini dinleyerek telli müzik âletlerini kolayca ayarlayabilirler. Zira diyapozonun ucuna vurulduğu zaman çıkan ses hep aynı notayı çıkarır.
Diyapazon çelikten yapılmış olup U biçiminde kıvrılmıştır. Bir sapı ve altında bir tarafı açık tahta kutu vardır. Kıvrılan kollar ne kadar küçük olursa çıkan ses o kadar tiz olur. Diyapazonun akordu hiç bozulmadığı için devamlı kullanılabilir. Ses tonunu yükseltmek için çatalın uçları eğe ile biraz eğelenir. Ses tonunu azaltmak için diyapazonun ayağının ucu eğelenir.
Işık Yılı
Alm. Lichtjahr, Fr. année de lumière, İng. Light year. Işığın uzayda(boşlukta) bir yılda aldığı yol. Yıldızlar arasındaki uzaklıklar çok büyük olduğundan km ile ölçmek mümkün değildir. Gezegenler arasındaki uzaklıklar yer-güneş mesâfesicinsinden ölçülür. Bu mesâfeye “astronomi birimi” denir.
1 Astronomi Birimi= 150.000.000 km’dir. Astronomi birimi kısaltılmış olarak AB ile gösterilir.
Yıldızlar arasındaki uzaklıklar Güneş sistemindeki gezegenler arası uzaklıklardan çok büyüktür; bunun için ışık yılı denen bir uzaklık ölçüsü kullanılır. Işığın saniyedeki hızı 300.000 km/s dir. Buna göre ışığın 1 yılda aldığı yol;
365,242 x 24 x 3600 x 300.000= 9,467.1012 km’dir. Yani 9467 milyar km’dir.
Yıldızlar arası uzaklığı ölçmede “Parsek” denilen bir uzaklık ölçüsü daha kullanılır. Yıllık paralaksı 1 saniye olan bir yıldızın uzaklığına 1 parsek denir. Paralaks, yıldızdaki bir gözlemcinin, yer yörüngesinin yarıçapını gördüğü açıya denir.
1 parsek= 206265 AB = 3,26 ışık yılıdır. 1 parsek km olarak,1ps= 206265 x 150.000.000= 30940 milyar km’dir.
Röntgen Işınlarının Tarihçesi ve Bulunuşu
Röntgen ışınları 1895 senesinde Alman Fizik Profesörü W.C. Röntgen tarafından bulunmuştur. Röntgen, içerisinin havası boşaltılmış anot ve katodu olan armut biçiminde televizyon tüpüne benzer bir tüpte flöresant maddeye elektron çarptırılmak sûretiyle ışık çıkarabileceğini incelerken X ışınını bulmuştur. Tüpün anot ve katodu arasına yüksek voltaj tatbik edilince katottan kopan elektronlar hızla flöresant ekrana çarpar. Flöresant ekranın arkası ışık geçirmeyecek şekilde düzenlendiği halde karanlıkta deney masasında bir ışımanın olduğunu fark eden Röntgen, bunun tüp içine sürülüp de artakalan boryum platinosiyanatten geldiğini anladı. Kâğıdı delip geçen bu gizli ışınların, elini tuttuğu vakit, kemiklerinin resmini de verdiğini görünce, bunun bilinmeyen bir “X” ışını olduğunu söyledi.
Holografi Nedir? İlk Kim Bulmuştur?
Üç boyutlu resim (hologram) veren fotoğraf tekniği. Fikir ve ilk teorik gelişmeler İngiliz Denvis Gabor'ın 1947’deki çalışmalarında görülmektedir. Fakat holografi tekniğinin ilk tatbikatı ancak 1960’larda lazer ışığının keşfiyle mümkün olabilmiştir. Holografinin sonuç ürünü olan hologram ile verilen görüntülerde derinlik de vardır ve değişik yönlerden seyredilebilir.
Banyo edilmiş holografik filimlerdeki şekiller, resmi çekilmiş bulunan görüntüye hiç benzemezler. Meselâ resmi çekilen üç boyutlu bir cisimse, hologramdaki şekil iç içe çizilmiş bir sürü daireden ibâret çok karmaşık bir halde olur. Resmi çekilen iki boyutlu bir düzlem ise, hologramda aydınlık ve karanlık şerit şekilleri gözükecektir. Hologramlar genel olarak saydam levhalardır. Bu levhanın bir tarafından resim çekilirken kullanılmış bulunan monokromatik ışığın benzeri tutulur ve diğer taraftan bakılınca cismin hayali görüntüsü bütün boyutlarıyla seyirciye gözükür.
Richter Ölçeği Ne İşe Yarar? Tarihçesi ve Ölçülen En Yüksek Oranlar?
Richter ölçeği ya da yerel magnitüd ölçeği, sismoloji´de kullanılan, dünya genelinde meydana gelen depremlerin aletsel büyüklüklerini ve sarsıntı oranını (magnitüd, İngilizce:magnitude) belirleyen ve sınıflara ayıran uluslararası ölçüm birimi. Günümüzde, özellikle büyük ölçekli depremlerde moment magnitüd ölçeği, Richter'in yerini almıştır. Rihter diye okunur.
Tarihçesi
Bu ölçek, 1935 senesinde Charles Francis Richter ve Beno Gutenberg tarafından Kaliforniya Teknik Enstitüsü´nde (California Institute of Technology) tasarlanıp, ilk olarak ML-ölçeği (yerel magnitüd İngilizce:Magnitude Local) olarak isimlendirilmiştir.
Amerikan Sismoloji Derneği Bülteni´nde (Bulletin of the Seismological Society of America) "Bir enstrümental deprem şiddet ve sarsıntı oranı ölçeği" isimli (An instrumental Earthquake Magnitude Scale) bilimsel yayımlamada, Charles Francis Richter´in ilk defa K. Wadati´nin 1931´de yayımladığı, "bir enstrümental deprem ölçeği" fikrini Kaliforniya´da meydana gelen depremlerde uyguladığı belirtilmiştir.
Richter Ölçeği İle Ölçülen En Şiddetli Depremlerden Bazıları
1960 Şili depremi, ilk dönemde sadece 8,6 magnitüdü daha sonra çeşitli araştırma doğrultusunda (US Geological Surveys´de dahil) 9,5 ile tespit edilmiştir.
24 Aralık 2004 Sumatra depremi, 9,5 magnitüdü, en son 9,0+ magnitüdlü deprem.
27 Mart 1964 Prince William Sound, Alaska depremi, 9,2 magnitüdü
Camın Şeffaflığı Nasıl Sağlanır?
Cam veya başka herhangi bir saydam madde, içimden geçen ışığın bir kısmını soğurur. Işığın aldığı birim yol başına soğrulma yüzdesi küçük olduğu için biz bunu gözlerimizle fark edemiyoruz; fakat bu ölçme aygıtlarıyla rahatlıkla ölçülebilen bir şeydir. Saydam madde yeteri kadar kalın olduğu zaman ışığı ciddi oranda soğurur. Benzer şekilde, normalde saydam olmayan maddelerden yapılan çok ince filmler de ışığı geçirebilirler.
Camın veya başka herhangi bir maddenin saydam olmasının nedeni, bu maddeleri oluşturan kimyasal bileşiklerdeki elektronların enerji düzenleriyle ilgilidir. Bir maddenin mavi ışığı soğuramaması, elektronların mavi ışığı soğurarak bir üst enerji düzeyine geçemediğini gösterir. Görünür ışıkta saydamlık içinde, spektrumun mordan kırmızıya kadar olan bölümündeki bütün ışığın soğurulmaması gerekir
Doppler Etkisi
Doppler etkisi (veya Doppler olayı), adını ünlü bilim insanı ve matematikçi Christian Andreas Doppler'den almakta olup, kısaca dalga özelliği gösteren herhangi bir fiziksel varlığın frekans ve dalga boyu'nun hareketli (yakınlaşan veya uzaklaşan) bir gözlemci tarafından farklı zaman ve/veya konumlarda farklı algılanması olayıdır.
Herhangi bir A konumundan B konumuna gitmek için fiziksel bir dalga ortamı'na ihtiyaç duyan dalgalar (örn. ses dalgaları veya su dalgaları) için Doppler Etkisi hesaplamaları yapılırken, dalga kaynağı ve gözlemcinin birbirine gore konum, yön ve hızlarının yanında dalganın içinde veya üzerinde hareket ettiği dalga orta yapısı (yoğunluk, hacim, iletkenlik katsayısı, kimyasal özellikleri, vb.) dikkate alınmak zorundadır. Eğer söz konusu dalga herhangi bir A konumundan B konumuna gitmek için fiziksel bir dalga ortamına ihtiyaç duymuyor ise (örn. ışık, radyo dalgaları veya radyasyon), Doppler Etkisi hesaplamalarında sadece dalga kaynağının ve gözlemcinin birbirine göre birim zamandaki konumlarının değerlendirilmesi yeterlidir.
Doppler etkisi java simülasyonu
Halley Kuyruklu Yıldızı
Halley kuyrukluyıldızı, (resmi adıyla 1P/Halley veya bu kuyruklu yıldızlar üzerine çalışmalar yapan Edmond Halley'e ithafen Comet Halley), her 75–76 yılda bir görünür. Tüm periyodik kuyrukluyıldızlar arasında en meşhurudur. Her yüzyılda bir, çok uzun periyodlu kuyrukluyıldız görülmesine rağmen, Halley çıplak gözle görülebilen tek kısa periyodlu kuyrukluyıldızdır.Ayrıca insan ömründe geri dönecek çıplak gözle görülür tek kuyrukluyıldızdır. Halley kuyrukluyıldızı iç Güneş Sistemi'ne en son 1986 yılında girmiştir. Hesaplara göre 2061 yılında tekrar görülecektir.
1066 yılında görüldüğü konusunda Bayeux Halısı'na kayıt düşülmüştür ve 1682'de yeniden ortaya çıkmıştır. Gökbilimci Edmond Halley yörüngesini hesaplamıştır. Ayrıca, bu yörüngenin 1531 ve 1607'de görülen kuyrukluyıldızların çakıştığını saptayıp, dolayısıyla bu üç kuyrukluyıldızın gerçekte aynı kuyrukluyıldız olduğunu ve 1758'de döneceğini öne sürdü; bu varsayım doğru çıktı. Kuyrukluyıldız 1835 ve 1910'da yeniden ortaya çıktı.
Not: Resimde ki kuyruklu yıldız 1986 yılında ki Halley kuyruklu yıldızının hareketidir.
Türkçede ki Ay İsimleri Nereden Geliyor?Türkçede ki Ay İsimleri Nereden Geliyor?
OCAK: Eski Türkçe'den od(ateş)dan odak/ocak (ateş olan yer ateşlik)(Kaynak :Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,SosyalYayınlar,1995,İstanbul)
ŞUBAT: Süryanice'den, şabat/şobat.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Süryani dilinden, yılın ikinci ayı, ki yirmi sekiz (artık yıllarda yirmi dokuz) gün( Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara)
MART: Latince'den yılın üçüncü ayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara); Latince'den Mars(savaş tanrısı)tan martius (Mars'la ilgili olan,Mars ayı)(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul)
NİSAN: Süryanice'den, nisanna (kökeni Akad. nisannus)dan(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Süryanice'den yılının döndürcü ayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara)
MAYIS: Latince'den, yılın beşinci ayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara); Latince'den, maius (magnus/büyük, maior/daha büyük, maius)tan mayıs..(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul)
HAZİRAN: Süryanice'den hazaran/hazuran (sıcak, hazıran)dan haziran.(Kaynak :Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,SosyalYayınlar,1995,İstanbul); Süryanice'den.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDKYayınları,1965,Ankara)
TEMMUZ: Sümerce'den dummuzi'den, İbranice'de tammuz (efendi, bey anlamında).(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,SosyalYayınlar,1995,İstanbul)
AĞUSTOS: Latince'den augustos (Roma İmparatoru Agustos'un adından) tanağustos.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,SosyalYayınlar,1995,İstanbul); Latince'den, yılın otuz bir gün süren sekizinciayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara)
EYLÜL: Süryahice'den, aylul (eylül)dan, eylül (üzüm ayı). Hint-Avrupadillerinde "eylül" ayının karşılığı yedi sayısıdır.
(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Yılın dokuzuncu ayı olup, otuz gün sürer.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDKYayınları,1965,Ankara)
EKİM: Türkçe, tarlaların ekildiği ay.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul)
KASIM: Arapça'dan ayıran, bölen, kısımlayan anlamında.(Kaynak: Temel Büyük Türkçe Sözlük,Dr.Mehmet Doğan,Bahar Yayınları,1994,İstanbul.)
ARALIK: Türkçe, iki şey arasındaki boşluk.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul)
Sarı Renkte Olan Mısır Patlatılınca Neden Beyaz Oluyor?
Mısır, içeriğindeki suyun ısı nedeniyle yaptığı basıncın bir sonucu olarak patlar. Öz halindeki mısır taneciği ısıtıldığında, içeriğindeki su da buhar haline dönüşüp basınç yaratır ve bu basınç taneciğin kabuğunu zorlamaya başladığında da mısırı patlatır. Bu gerçekleştiğinde dışarı çıkan kabarık beyazlık ise tane içeriğindeki nişastadır. Rengi de nişasta içeriğinden dolayı beyaz olur. Mısırın içinde bulunan jelatin yapıdaki nişasta tanecikleri, nemden dolayı oluşan basınç nedeniyle patlamaz. Bunun yerine, genleşerek jel benzeri kabarcıklar haline gelirler. Daha sonra bu kabarcıklar birleşerek katılaşır ve sonuçta da şekilsiz beyaz patlaklar meydana gelir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)